23 Mart 2015 Pazartesi

Avrupa'da İngilizce Kullanımı

Türkiye'de birçok insanın yaşıdığı bir problemdir İngilizce bilmemek. Bu sebeple "Oraya gidince derdimi anlatamam ben." diyerek seyahat hayallerini erteleyen insanlarla tanıştım. Aslında bu bir problem değil. Bunu insan gittiği zaman anlıyor. Tabi diğer dilleri bilmeniz sizin için avantaj olacaktır ancak İngilizce, evrensel bir dil olduğundan size yetecektir.
Acaba bizim dilimiz de mi evrensel?

Birkaç kelime bile biliyor olsanız, size yeteceğine emin olun. Nasıl mı? En basit anlaşma dili olan işaret dili sizin hayatta kalmanızı sağlayacaktır. Su içme, yemek yeme, sigara içme, hesabı isteme, kaç para gibi işaretler evrenseldir. Bu şekilde ihtiyacınızı karşınızdaki insana anlatabilirsiniz. Bir arkadaşımın az biraz İngilizce ve işaret dili ile havalimanı vize kontrol görevlilerine dahi derdini anlatabildiğine tanık oldum.


Bana göre fazlasıyla yeterli, başkalarına göre çok iyi, bazılarına göre idare eder İngilizce seviyem var. Bu sayede hem her insana hayatımdan bir parça aktarabildim, hem de yeterince gözlem yapabildim. Hatta karşımdaki insanların benim ihtiyacıma karşılık veremediği durumlar da yaşanmadı değil.

Diyelim biraz olsun İngilizce'niz var. Yeter de artar bile. Afilli bağlaçlar, cuk oturan gramerler, az bilinen ve söylenmesi zor olan kelimeler kullanmanıza gerek yok. Ne düşündüğünüzü bir iki kelime ile anlatın. Emin olun karşınızdaki insan da sizi anlayacaktır.

Yanınızda İngilizce bilen biri mi var? Hem şanslısınız, hem de şanssız. O insan size tercümanlık yaparken, siz konuşma fırsatını kaçırmış olacaksınız. Ayrıca yalnız olmanız özgüven açısından size çok değer katacaktır. Bu şekilde 15 günde gözle görünür bir gelişmeniz olacak. Yeter ki konuşmaya çalışın. Çalışma kampı sırasında arkadaşım ile günde en fazla bir saat Türkçe konuşuyorduk. Kalan sürelerde hep başkaları ile İngilizce konuştuk. Onun seviyesindeki değişmeyi görünce gözlerime inanamadım. Hatta biraz abartı gelecektir ama, Türkçe'yi bile unutmaya başlamıştık.

Fransız, İspanyol, Sırp, Fin, Rus, Koreli ve Türk'ün
ortak paydası: İngilizce.
Başka bir konu da, bulunduğunuz ülkenin dilini bir süre sonra anlamaya başlamanız. Sıfır olarak gidip, 11 günün ardından restoranlarda istediklerimi İtalyanca anlatmaya çalışıyordum. 19 günün ardından İngilizce'si 10 kelimeden ibaret biri ile bana hayatını İspanyolca anlatırken ben dediği çoğu şeyi anlıyor, biraz İngilizce, biraz İspanyolca, biraz da işaret dili ile ona cevap veriyordum. 10 günün ardından Fransa'da market raflarında ne yazdığını bilebiliyordum. Anlayacağınız, bulunduğunuz ülkede bir süre geçirmeniz, size o dili ihtiyacınız olduğu kadar anlamanız için yeterli fırsatı sağlıyor. En üst düzey örnek ise; bir yılımı İstanbul'da beraber geçirdiğim İskoç arkadaşımın geri dönerken sahip olduğu orta düzey Türkçe seviyesidir.

Diyelim, derdinizi anlatmak için bir kelime yeterli ama o kelimeyi bilmiyor, ya da hatırlamıyorsunuz. Bu durumda cebinizde taşıyacağınız ufak bir sözlük veya offline bir telefon uygulaması da işinizi görecektir.

Bu kadar bizden bahsettik. Ya Avrupa'da durum nasıl? Kırsal alanlarda ve köylerde dahil, çoğu zaman İngilizce bilen birisini bulabilirsiniz. 7'den 70'e herkes bir iki kelime olsun İngilizce konuşabiliyor. Köy bakkalında japon yapıştırıcısı istediğimi anlatabilmem beş dakikamı alsa da, sonunda dediğimi anlayabilmişti. Meğer 'glue' yerine 'super glue' demem gerekiyormuş...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder